20 Mayıs 2013 Pazartesi

K.K.T.C Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşeyin Bazıları...

Bahar aylarına merhaba dediğimiz şu yazıda bahsettiğim gibi yılın ilk tatiline çıktım...
Tamam tatilin kötüsü olmaz ama bu muhteşemdi;bir kere hava çok güzeldi ara sıra yağmur yağsa da hemen arkasından yüzünü gösteren ve tatlı tatlı ısıtan güneş bizi hiç bunaltmadan gezmemizi sağladı...
Dört günlük kısa tatilimize uçak yolculuğuyla başladık,yaklaşık bir saat beş dakika süren olaysız yolculuktan sonra Ercan havaalanına indik.Bizim kalacağımız yer Girne'de olduğundan dolayı ulaşım problemini taksi tutarak çözdük.Bir saat kadar süren yol için 80 lira ödedik, biz kalabalık olduğumuz için mantıklı bir harcama oldu, ama az sayıda kişiyseniz Kıbhas adı verilen havaalanı otobüslerini kullanabilirsiniz.
Girne'ye varır varmaz bavullar odaya biz sokağa şeklinde dışarı çıktık;ilk hedefimiz Girne Limanı ve devamındaki Girne Kalesi oldu...
 

Girne Limanı için söylenecek bir söz yok,iki yanı restoran ve dükkanlarla dolu,muhteşem bir deniz manzarası eşliğinde yemek yiyebileceğiniz ve alış veriş yapabileceğiniz bir mekan.Fiyatlar mevsimle alakalı mı bilmiyorum ama limanda yiyeceğiniz balıklı-içkili bir akşam yemeği için kişi başı 100 lira gibi bir rakamı gözden çıkarmanız gerekiyor.
Alış veriş yapmak istiyorsanız,limanda daha çok hediyelik eşyalar mevcut;klasik magnet, kupa,kültablası gibi hediyelikleri 5-15 lira arasında bulabiliyorsunuz...
Kıyafet,çanta,ayakkabı gibi alışverişler için, Girne çarşısı emrinize amade...Kimi dükkanlarda fiyatler oldukça uçuk olsada dolaştıkça makul fiyatlı dükkanlarda mevcut.Bu arada bir not dükkanlarda ki arkadaşlar hiç canayakın ya da güleryüzlü değiller, sanki zorla satıyorlarmış gibi bir havaları var,hiç ama hiç hoşuma gitmedi...
Neyse biz yine kaleye dönelim...
 

Limanın sonunda yer alan kale M.S. 7yy'da yapılmış.Kral I.Richard Kudüs'e sefere giderken arada Kıbrıs'ı da alıvermiş, önce Tapınak Şövalyeleri'ne ardından Kudüs'ü kaybedince tahtsız kalan Guy de Lusignan'a satmış.Lüzinyalı Guy dediğimiz bu arkadaş 300 yıl kadar sürecek bir hanedan kurmuş ve Kıbrıs Krallığını yönetmiş.1489 da kraliçe Caterina Cornaro adayı Venediklilere satmış sonra da Osmanlı gelip onların elinden almış.
Lüzinyan Hanedanlığı sırasında kale en parlak dönemlerini yaşamış.
Eğer kaleye giderseniz gezmek için epey bir zaman harcayın zira oldukça büyük.Bünyesinde gezilebilecek bir çok salon ve sergi barındırmakta,üstelik surların üstünde süper bir Girne manzarasıda  sizleri beklemekte...Sadece bir uyarı sağlam bir ayakkabı giyin benim gibi parmak arası terlikle giderseniz dolaşmak çok kolay olmuyor.


Ertesi günümüz Gazimağusa kentinde geçti.Girne ve Mağusa arası yaklaşık 45 dakika, ulaşım için kombosları kullandık.
 

Kişi başı 10 lira gibi bir ücretle gidebiliyorsunuz fakat dönüş için yer ayarlamayı unutmayın çünkü belli bir saatten sonra araç yok.İsterseniz taksi ve araç kiralama gibi seçenekleride değerlendirebilirsiniz ama taksi pahalıya geliyor,trafiğin soldan aktığını düşünürsek araç kiralamak daha da pahalıya gelebilir.
Neyse Mağusa'da en ilgi çekici yer Kaleiçi denilen mekan, aslında Kapalı Maraş'ta çok değişik ve hüzünlü ama girmek ve dolaşmak yasak olduğu için geçiyoruz ve Kaleiçine dönüyoruz.

 

Kaleiçi eski taş sokakları ve evleriyle tam bir eski-kent havası çizmekte.Burada içini görmek nasip olmayan St.Peter-St.Paul Katedrali ve eski adı St.Nicolas Katedrali olan şimdiyse Lala Mustafa Paşa Camiisi olarak bilinen yapıyı gezmek mümkün.



Fiyatlar bu mıntıkada Girne'ye nazaran daha pahalı ama benim gitmediğim şehir içinde durum nedir açıkçası bilmiyorum.

Deniz sevenlere bir not:Girne'de kumsaldan denize girmek mümkün değil, buna karşılık Mağusa dünyanın en güzel plajlarından birine sahip.
Diğer iki günümüz yine Girne'yi sokak sokak dolaşarak geçtiğinden dolayı ayrıntıları burada kesiyorum ve ne yenir-ne içilir kısmına dalış yapıyorum...


Sonuçta bir adadan hemde akdenizde bir adadan bahsediyoruz bu sebeple balık,zeytin ve zeytinyağı önemli bir rol oynuyor.Üçüde benim ilk sıralarımda yer almadığı için yorum yapmadan geçiyorum...
İçinde şeftali olmayan şeftali kebabı,türk kahvesine nazaran daha yumuşak içimli con kahvesi,envayi çeşidi olmasına rağmen cevizlisi favorim olan macunları(bir nevi reçel) ve olmazsa olmaz hellim peynirleri Kıbrıs'ın en ünlü damak tatları...


Gelelim gece hayatına;-18 yaşından küçükler bu paragrafı atlayarak aşağılara devam etsinler lütfen-mevsime bağlı olarak ortalık çok kabalık değildi.Barlar ve restoranlar dışında kumarhaneleri ile ünlü olana adaya bir çok insan kumar oynamak için geliyor.Hemen hemen her büyük otelin kumarhanesi mevcut.25 yaşından küçüklerin,orada öğrenim görenlerin ve K.K.T.C vatandaşlarının giremediği kumarhanelerde sıkı giyim kuşam kuralları var.Bazılarında girişte kimlik sorulduğu kumarhanelerde içecek-yiyevek bedava.Büyük masaların ve küçük masaların olduğu canlı oyunlar dışında,para ya da jeton atılan makinelerde mevcut.Kumar kötülüklerin anasıdır asla oynamayın diye sosyal mesajımı vererek bu konudan uzaklaşıyorum.
Bol yürüyüş ve dinlenmeyle geçen ve moral depoladığımız süper ötesi tatilimizi gece uçağıyla dönerek noktaladık...

Bence,
Hayatta bir kere bile olsa gidilip görülmesi gereken yerlerden biri...



3 Mayıs 2013 Cuma

Kış Uykusundan Uyanmak...


Bahar geldi geçiyor...Ben daha yeni kendime gelebildim...Bir sıkıntı,bir stres,bir yoğunluk niye bilmem günler öylece geçti ben debelendim sadece...
Ocak yeni yıl başladı bakalım nasıl geçecek demekle,şubat hastalıklarla,mart sorunlarla,nisan ise değişikliklerle geçti benim için...
Umuyorum mayıs iyi geçecek...

Ocak'ta;Bu kışın en soğuk günlerini yaşadım...
Şubat'ta;Bu kışın son gribini geçirdim...
Mart'ta;Bu kışın son salebini içtim...
Nisan'da;Bu yazın ilk açık hava kahvaltısına gittim...
Mayıs'ta;Bu yazın ilk tatiline çıkıyorum...
Haziran'da;????
Bakalım yaşayıp göreceğiz...

Bence;
Haftaya Kuzey Kıbrıs izlenimlerimle sizinleyin bekleyin...

Ey Aşk...İlk Aşk...En Aşk...

Hayatın on altısında, kalbin baharında, Ege'nin serin sularında; Yeşil gözlerle baktı bana aşk. Ey aşk,ilk aşk,en aşk... Yıllar geç...