29 Ağustos 2012 Çarşamba

Bir Bayram,Bir Nişan,Bir Düğün...

Bayramın arkasına bir kaç gün eklediğiniz tatiliniz bitti mi?Benim bitmedi...

Yani hala tatildeyim...

Araplı sırtlarından Şarköy...
Bu gereksiz bilgilendirmenin ardından gelelim geçen haftanın temposuna yoğun bir bayram haftası yaşarken birde işin içine bir nişanla bir düğün girince çıktı yoğunluk iki katına...
Bayram tam bir aile ziyafetiydi.Bize gelenler ardından bizim ziyeret ettiklerimiz derken birkaç çeşit baklava,bir büzme tatlısı,kadayıf,şekerpare,şöbiyet ve adını bilmediğim bir tatlının tadına bakmış oldum bu konuyu fazla uzatmak istemesem de şahsi favorim olan şekerpare listenin bir numarasıydı...
 
 
Şarköy Limanı
Aile ziyareti için bulunduğumuz Marmara'nın incisi Şarköy'de  bayramın ikinci günü bir nişana katıldık, bazı şartlardan dolayı fazla uzun kalamasam da gencecik iki insanın mutluluğuna tanıklık ettim (gerçekten gençler gelin 18, damat ise ondan bir kaç yaş büyük) sanırım düğün seneye, yani hala vazgeçmek için zamanları var;İşin şakası bir yana birbirlerine çok uymuş ve sevimli bir çift olmuşlar umalım mutlu olsunlar.Damat tarafı olarak pek bir ağır takıldık öyle çok ortalığa akmadık ama bunun düğünü de var...
Gelelim gittiğimiz diğer törene;Efenim düğün İstanbul'daydı...

Düğün Mekanı...

Tabii toplaştık,çocuk çombalak düştük yollara;Çok kaliteli ve hoş bir akşam oldu.Bu sefer kız tarafı olarak gelinin güzelliğiyle gururlandık,bol bol oynadık,eğlendik,verdik kızımızı geldik...

Nikah şekerleri törenin kendisi gibi çok zarifti...

Geldik ama nasıl bir sorun?
Ertesi gün, İstanbul'dan kaybola kaybola Şarköy'e doğru yola çıktık,yeri gelmişken karayollarına buradan sesleniyorum lütfen Edirne tabelalarını biraz daha büyük yapın aynı yolu iki kere geçtik olmadı yani...
Neyse sonunda doğru yolu bulunca birkaç saat sonra Tekirdağ'a ulaştık.

Resim çekmek aklıma gelene kadar yarısını yedim tabağın o kadar lezzetli yani...
Amanın birde baktık  acıkmışız sonrası bir ziyafet, gelsin Tekirdağ köfteleri gitsin Tahinli Hayrabolu tatlıları...

Bu sefer hazırdım önce resim...


Karnımızda doyunca bindik arabamıza doğru eve...
Yaşasın bayram...

Bence,
Tatile devam ama bana yine yollar gözüktü yarın istikamet ev...Bir daha ki yazıda evdeyiz;bekleriz...

17 Ağustos 2012 Cuma

Buruk Bir Bayram Yazısı...

Bayramları sever misiniz?Ben severim...


Bayramlar bana hep mutluluğu,beraberliği çağrıştırır.Belki gelenekçi bir yapıya sahip olduğum için,bayramlarda sabah erken kalkmak,yeni kıyafetler giymek,kapının çalınmasını beklemek ardından büyüklere ziyerete gitmek anlamlı bulduğum kadar zevk aldığım alışkanlıklardandır.
Yarından itibaren yoğun olacağım için şöyle neşeli bir bayram hikayesi paylaşmak istedim ama birden gözüm tarihe ilişti;bugün 17 Ağustos,on üç yıl önce 45 saniyeyle kafamıza kazınan gün...
Depremi birebir yaşamasam da (tatildeydim çünkü) etkilerini birebir yaşadım...
Çocukluğumdan beri yaşadığım bölge yerle bir oldu,evimi kaybettim daha önemlisi ve daha korkuncu tanıdıklarımı,arkadaşlarımı,öğretmenlerimi kaybettim...
13 yıl önce bugün Ege'de bir otelde, televizyon karşısında, elimde telefon sevdiklerime ulaşmaya çalışıyordum, kimini buldum kimini bulamadım...
Filiz'de onlardan biri...
Neden bugün özellikle onu hatırladım bilmiyorum ama sabahtan beri yüzü gözümün önünde;benim ilkokul arkadaşımdı o.Laf aramızda birazda kıskanırdım,sınıfın en çalışkan kızıydı çünkü,yazısı en güzel olandı.Yakası en kolalı onun durur,saç kurdelesi hep en düzgün bağlanmış olurdu.
Tertip düzen denince hep o örnek gösterilirdi...
Öğretmen olmak isterdi diye hatırlıyorum.İlkokul bittikten sonra farklı yönlere gittik.Ondan senelerce hiç haber almadım ta ki depremde bulunduğu binanın çöktüğünü öğreninceye kadar.Sabaha karşı 45 saniye ve Filiz,annesi ve kızkardeşi yoktu artık...
Onların ki o dönemde yaşanmış binlerce dramdan sadece biri, onlar ve nicesi için en güzel bayramı en sevdiklerimizle beraber,mutlulukla,sevgiyle kutlayalım...
Şekerle kalın...

Bence;
Bayramı tatil fırsatı olarak görmeyin,bir kase şekerde,kapıyı çalan çocukta,aldığınız yeni kıyafette,yediğiniz tatlıda,öptüğünüz her elde yaşayın...
İyi Bayramlar...

6 Ağustos 2012 Pazartesi

Yaşlılara İtinayla Yer Verilir!!!!

Sakar mısınız?Ben öyleyim...

Bol bol düşerim,ayakkabımı bağlamak için eğildiğimde kafamı duvar,ayna ne varsa yakında  çarparım,elimi kolumu bir yerlere vururum vs. vs. artık öyle alıştım ki acımıyor bile, ama bir seferinde öyle bir şey yaptım ki;
Efenim tarih üniversite yılları, sabahın köründe otobüsteyim kucağımda kitaplarım uykuyla uyanıklık arasında gidip geliyorum tam o sırada duraktan yaşlı mı yaşlı ufak tefek bir amca bindi, ben tabi onu görür görmez ayağa kalkıp yer verdim, amca oturmak için hamle yaptı bende yolundan çekilmek için ve tam o sırada otobüs hareket etti.Benimde bir elimde kitaplar var diğer elimle bir yere tutunayım diye elimi bütün gücümle savurunca haşmetli bir osmanlı tokadı şeklinde amcanın yanağına yapıştırdım.Ama ne vurmak beş parmağımın izi çıktı yanağında, zavallım elini yanağına götürüp ahladı, ben utanç içinde özür dilemeye çalışırken amca duruma açıklık getirdi.
"Ben oturmasam da olur..."

Bence,
Ben hala üzülürüm amcanın haline, ama bütün otobüs iyi eğlenmişti...

3 Ağustos 2012 Cuma

Bir Başkadır İzmir Geceleri...

İzmir'e gittiniz mi?Ben bu yazıda ki olayların vuku bulduğu tarihe kadar hiç gitmemiştim...

Daha öncede bir yazıda bahsetmiştim -çok romantik- sevgilimden,geçenlerde bir muhabette herkes nasıl tanışıp çıkmaya başladıklarını anlatıyor filan bize de sordular tabii oradan düştü aklıma cümle alemle paylaşıp vaktinizi alayım dedim....
Tanışma başka hikaye tabii onu bir dahaki yazıya saklıyoruz şimdi teklif:
Efenim o zamanlar tanışalı bir ayı filan yeni geçmiş arkadaşda hoşlanma başlamış ben ise ne hoş çocuk durumundayım neyse tesadüfen hafta sonu için birbirimizden habersiz İzmir'e gelme planı yapmışız,aynı ortamda konuşulunca beraber gidelim beraber dönelim dedik yolda arkadaş oluruz birbirimize diye,gerçekten bir cuma gecesi bindik otobüse düştük yola ama mevsimlerden şubat ve ben nasıl üşütmüşüm;ben hapşırdıkça garibim "Çok yaşa" diyor bende yanıtlıyorum "Hep beraber"...
Aksıra tıksıra arada konuşa konuşa vardık İzmir'e ayrıldık.Fakat öncesinde sözleştik akşam görüşelim diye neyse akşam oldu ben grubumu topladım o grubunu topladı Kordon'da bir barda buluştuk.Bir ara bana biraz dışarı çıkıp hava almayı önerdi bende kabul ettim çıktık dışarı...
Aylardan şubat yıl 90'ların sonu Kordon denen yer yeniden düzenlendiği için deniz tarafı moloz,taş toz toprak yığını altında benim ki tutturdu hadi deniz kenarına gidelim diye;İyi tamam gidelim de zaten hastayım ayakta zor duruyorum ondan vaz geçtim, var ayağımda boyumu yedi cm uzatan topuklu, önümde inşaat; neden gitmek istediğini de söylemiyor.Neyse düşe kalka vardık denizin kenarına o zaman itiraf etti deniz kenarında yıldızların altında benimle konuşmak istediğini.
Niyet iyide ortalık öyle karanlık ki denizi görmek mümkün değil,hava bulutlu bir tane yıldız yok,ben tozun toprağın içinde zor ayakta duruyorum,ağır gribim zaten olayın yarısından kopmuşum ama yinede teklifin güzelliğini yakalayınca tamam kızım dedım.Ve kabul ettim...
Allahtan şanslıydık ki bir çukura filan düşmeden yine yola çıkabildik...

Bence;
Kime hep beraber dediğinizi iyi seçin, biz hala beraberiz...

Ey Aşk...İlk Aşk...En Aşk...

Hayatın on altısında, kalbin baharında, Ege'nin serin sularında; Yeşil gözlerle baktı bana aşk. Ey aşk,ilk aşk,en aşk... Yıllar geç...